O Eski Bayramlar

O Eski Bayramlar
O Eski Bayramlar

Çocukluğuna dair neyi daha çok özlüyorsun diye sorsalar hiç düşünmeden bayramları derdim. Ben 1994 doğumluyum. Yani şu son 90’lar çocuğu dediklerinden. Hep derim ben eskileri severim, keşke o dönemlerin genci olsaydım, o zamanın saf, temiz, mahcup duygularına şahit olsaydım diye. Gerçekten kıymeti bilinen aşklarını yaşasaydım. Yine de ucundan kıyısından yakaladım ya bu bile mutluluk benim için.

Teknoloji tabii ki çok güzel bir şey. Ancak şimdi her gün yeni bir şey çıkıyor ve buna o kadar alıştık ki duyduğumuzda öyle büyük sevinçler yaşamıyoruz. Bir de o zamanı düşünün, televizyondaki tek kanal bile ne kadar kıymetliydi. Ben çocukken biraz daha ilerlenmiş olacak ki her evde televizyon vardı. Vardı ama çizgi filmler çok azdı. Sabahın köründe kalkıp Teletabiler’i izlerdik. Diğer çizgi filmler de öyle saatlerce sürmezdi. Biz de gerektiği kadar televizyon izleyip sokağa, yani bir çocuğun ait olduğu yere koşardık. Dört duvar arasında rutubetli hayaller kurmazdık da, tozu dumanı yutup dur durak bilmeden koşar oynardık. Bulunduğumuz zaman çocuklarına inanın çok üzülüyorum. Bizim oynadığımız bir çok oyundan haberleri bile yok. Her biri televizyon, tablet, bilgisayar, telefon bağımlısı olmuşlar.

Dört yıl önce oturduğumuz sitede çocuklar sokakta oynamaya bayılırlardı. İmkanları kalmış nadir, şanslı çocuklardı. Komşularımız zamanla değişti, başka çocuklu aileler geldi. İki yıl önce, yine bir akşam kapının önüne, oturmaya çıktık. İmkanlar hala aynıydı ama bu sefer ki çocuklar çıkar çıkmaz ‘’anne telefon, anne tablet’’ diye bağırmaya başladılar. Sokakta oynamaya çalıştılar beceremediler. Ebeveynler kusura bakmasın ama iki yıl öncesine kadar da koşullar aynıyken orada çocuklar oynuyordu, onların da aileleri ellerine telefon sıkıştırıp susturmayı bilirlerdi. Demek istiyorum ki; anne babaların da bu konuda çok eksikliği var. Güvenli sokak arayacaklarına, çocuklarına telefon almanın derdine düşmüşler. Yapmayın Allah aşkına. Çocuklar arkadaşlık kurmayı unutuyorlar. Biz ne telefon bilirdik ne bilgisayar. Arkadaşla nasıl oynanır, ekmek nasıl paylaşılır onu bilirdik. Mutlu çocuklardık bu yüzden. İmkanınız varsa çocuğunuzu böyle şeylerden mahrum etmeyin lütfen.

Benim öyle çok sıkı görüştüğüm akrabalarım, geniş bir ailem yok. Hiç olmadı. Fakat o zaman komşuluk, arkadaşlık akrabalıktan öte olduğu için bayram herkes için önemliydi. Yeni kıyafetler alınır, altınmış gibi korunurdu. Tabii en kıymetlisi hep ayakkabılarımdı. Siz nasıl yapardınız bilemiyorum ama ben ayakkabılarımı aldıktan sonra eve gelmeyi zor beklerdim. Ertesi güne kadar evin içinde giyerdim. Bir mutluluk ki sormayın. Kıymetliydi çünkü ya okul için alınırdı o ayakkabılar ya bayram için. Her şey nadirdi, her şey kıymetli… Hiç unutmam bir kere bir kızda kırmızı kaban ve siyah melon gibi bir şapka görmüştüm. O zaman da yine ihtiyaç üzerine bana bir mont alınacaktı. Her dükkanı gezdik, yok yok yok. Hayalini kurduğum kırmızı kaban hiçbir yerde yok, kız da gözümün önünden gitmiyor. Hiç şımarık, her gördüğünü isteyen bir çocuk olmadım, annem öyle yetiştirmedi beni. Bu kaban bir istisna olmuş. Annem ve babam da kıyamam ellerinde geçime yetecek kadar paralarından arttırdıklarıyla peşimde helak olmuşlar. Nasıl mutsuzum nasıl üzgünüm derken son girdiğimiz dükkanda bulmuşuz. Bu kısmı ben hatırlayamıyorum. Bilin bakalım dünyanın en mutlu insanı kimdi o an. Annem her gelen gidene anlatırdı. O yaşımda da süslü olmakla bilinirdim zaten. Annemin makyaj malzemeleriyle yaptığım özenli makyaj, kırmızı kabanım, dantelli çoraplarım nasıl bir kadın olacağımı belli etmiş aslında.

Haftalarca beklenen o bayram geldiğinde mutlaka erken kalkılırdı. Geç kalkan yoktu desem yer vardır. Hemen kahvaltı edilir, heyecanlı heyecanlı kıyafetler giyilirdi. Tabii o zaman annemle babam da genç oldukları için misafir olarak gezen biz olurduk. Çok utangaç bir çocuktum. Bunun yanında ailemin öğrettiği büyüklere saygı da vardı. Misafirlikte ağlanmaz, yaramazlık yapılmaz, düzgünce oturulup kalkılır, bir şey istenmezdi. Ne hevesle el öperdim. Harçlık alacağımdan değil, takdir alacağımdan… Kalabalık bir ailem olmadığımdan elimde hep üç beş kuruş bayram harçlığı kalırdı. Bu yüzden öyle bayram gelsin harçlık toplayayım hevesim hiç olmamıştı. Bayram dönüşü tüm arkadaşlarım bir sürü para toplayıp dönerdi. İçim biraz buruk olurdu açıkçası. Yine de bunu sorun etmez bayramları dört gözle beklerdim. Cicili biçili kıyafetlerim, kolonya kokusu, ucuz şekerlerim, saygımdan ötürü topladığım övgüler için gün sayardım. Yukarıdaki fotoğrafta tüm bu mutlulukların yüzüme yansıdığını görebilirsiniz. Şimdi bu bayramlar yalnızca ailesi kalabalık olanlarda kaldı. Artık şeker toplamak için kapı çalan çocuklar bile yok. Bu kadar kirlettiğimiz dünyada da nasıl olsun değil mi?

Değerlerini unutmayan, büyüklerini sayan, el öpmeye giden insanları da tebrik etmek istiyorum. Yakınlarımda göremiyorum ama belki aranızda vardır. Her ne olursa olsun kırgınlıkları unutun, saygısızlık yapmayın bir büyüğünüzü görünce elini öpün, hayır duasını, duaya inanmıyorsanız güzel dileklerini alın. Mutluluğun bayramla kesinlikle bir ilgisi var. Hepinize musmutlu, huzurlu bayramlar diliyorum…

Yorum Gönder

0 Yorumlar