Eşitlik neden
önemli ya da mutlulukla nasıl bir ilişkisi var? Hayatınızı hatırladığınız ilk anlardan düşünmeye başlayın. Kız çocuksanız önce oyuncaklarınızı toplamanız öğretilir.
Sonra masaya tabak taşımanız, salata yapmanız, yemek yapmanız, toz almanız, evi
süpürmeniz, ütü yapmanız… Zamanla zorluk seviyesi artmakla birlikte sonu asla gelmeyecek
görevler üstlendirilirsiniz. Neden? İleride kocanızı mutlu etmek için. İşte
yıllardır büyüdüğünüz evde öğrendiğiniz her şeyin sebebi budur. Yumuşatarak
söylemek isteyenler sorumluluk almanız için bunları yaptığınızı ifade ederler.
Ancak dışardaki hayatla ilgili bir şey olduğunda kısıtlanırsınız. Mesela başka
bir ülkede eğitim almak istediğinizde izin verilmez, sorumluluk almanız
engellenir. Sizce de burada bir ironi yok mu? O halde size yaptırılanların sorumluluk
almakla hiç alakası olmadığını çok net söyleyebilirim.
Küçüklükten
itibaren size öğretilen şeylerin birer dayatma olduğunun farkına varamıyorsunuz.
Öyle alışıyorsunuz çünkü. Bilinciniz henüz açılmamışken sorgulamayı
bilemiyorsunuz. Cam silebiliyorsanız her şey olması gerektiğiymiş gibi geliyor.
Evlenme çağına geliyorsunuz, çok seviyorsunuz ve evleniyorsunuz. Sevdiğiniz
adama emek vermek hoşunuza gidiyor, zaten olması gereken de, size öğretilen de
bu. Zamanla bunun hizmete dönüştüğünü göremiyorsunuz ya da görüp
kabulleniyorsunuz. Çocuklarınız oluyor, yaptıklarınız katlanarak büyüyor. Her
şey yolunda, baktığınız zaman aksilik yok. Yine de mutsuzsunuz ama neden?
Tatmin olmuyorsunuz, oysa ki bir eksik de yok değil mi? Yanlış! Çok büyük bir şey
eksik, kendiniz. Yaşadığınız hayatta kendiniz eksiksiniz. Birinin eşi var,
annesi var, evin hanımı var, kaynananın gelini var, hepsini de siz
canlandırıyorsunuz. Tüm bu karakterlerin görevlerini yerine getiriyorsunuz.
Kendinize karşı yapmanız gerekenleri yapıyor musunuz peki? Daha doğrusu
yapabiliyor musunuz? Yapamıyorsunuz çünkü bu kadar çok şeyle tek başınıza
uğraşıyorsunuz. Bazen aynaya bakıp kendinizi görmeye bile fırsat
bulamıyorsunuz. Bulaşıkların hepsini siz yıkamak zorunda kalmasaydınız,
çocukların her şeyiyle siz ilgilenmeseydiniz, çamaşırları hem yıkayıp hem
ütülemeseydiniz, işten geldiğinizde temizlik yapıp yemek pişirmeseydiniz,
hepsini yarıya bölüp eşinizle paylaşsaydınız nasıl olurdu? O zaman kendinizi de
sahneye alabilirdiniz. Kitap okuyabilir, arkadaşlarınızla vakit geçirebilir, dinlenebilir
ve kendinize ait birçok şey yapabilirdiniz. Bu paylaşıma eşit olmak diyoruz. Dolayısıyla
mutluluğun yolu her zaman eşitlikten geçiyor.
Eşitliğin
getirdiği mutluluğa yalnızca kadınların değil erkeklerin de ihtiyacı vardır. Erkek
çocuksanız size de birçok şey dayatılıyor ve bunların sebebi de şudur; ileride
karınıza, çocuklarınıza sorgusuzca bakmanız. Sizin için de baştan
değerlendirelim. Öncelikle kız gibi ağlamamanız öğretiliyor. Çünkü ağlamak
kızların yaptığı zayıf bir davranıştır, erkekler için ayıptır. Biçilen kalıba
göre tüm duygularınızı içinize atıyorsunuz. Sürekli güçlü görünüyorsunuz, sahip
çıkıyorsunuz, koruyup kolluyorsunuz. Büyüyorsunuz, bir kadın seviyorsunuz ona
görünmez bir tasma takıyorsunuz, manyak gibi her hareketini sorguya
çekiyorsunuz. Çünkü onun her hareketinden sorumlusunuz, sebebi de suçlusu da
haklısı da sizsiniz. Yediğini, içtiğini, giydiğini siz ödüyorsunuz. Bu yüzden
hep daha çok çalışıyorsunuz. Başarılı olmak için değil, kalıplar öyle
gerektirdiği için yapıyorsunuz bunları. Sevgiliyken ödediğiniz hesaplar, aldığınız
hediyeler yetmiyor. Mutlu olmak için sevdiğiniz kadınla evlenmek istiyorsunuz.
Bunun için de tonla para harcamanız, altın almanız, düğün yapmanız, ev
döşemeniz gerekiyor. Köle gibi kız tarafının dayattığı her şeye boyun büküyorsunuz
çünkü siz bir cüzdansınız. Evlendikten sonra belki de karınızı
çalıştırmıyorsunuz, her maddi konuyu kendi başınıza halletmeye çalışıyorsunuz.
Küçüklükten dayatıldığı için ağırlığını hissedemiyorsunuz. Tabii güzel şeylerin
ışığı sönene kadar… Sebep yokken hissettiğiniz mutsuzluk var. Bir bakıyorsunuz
sizin sahnenizde, yürüyen bir cüzdan, asla kırılmayan bir taş, hiç yorulmayan
süper kahraman var ama siz yoksunuz.. Bu yüzden bir erkeğin de mutluluğu
eşitlikten geçiyor.
Demem o ki; kadın
ya da erkek olun, toplum dayatmaları her iki cinsiyeti de farklı yollardan
mutsuz eder. Her iki tarafın da eşitliğe ihtiyacı vardır. Evlilikte de
mutluluğun önce eşitlikle sağlanabileceğini düşünüyorum. Bana göre diğer
türlüsü mutlu bir evlilik değil, kabullenmek, sahteleşmek, boyun eğmektir.
Evlilik bir
tercihtir, orası size kalmış. Ben eşit ve mutlu olmanızı diliyorum.
0 Yorumlar